Bir kağıda yazdım. Başka bir kağıda daha.
Bir başka kağıda da daha… Daha daha…
Ama bir bok olmadı, olmuyor. Birisinin seni dinlemesini istiyorsun. En azından
dinliyormuş gibi yapmasını. Budur
ilişkilerin temeli. Hiç yoksa, -mış gibi yapmak. Oysa ne kadar da çok insan,
tam da sen konuşurken kaçırıyor gözlerini. Yada bayıyor. Dert benim, evet; ama
dinle bi ulan. Bi dinle. Senin de aynı dertlerin var. Yoksa da olacak. Olacak
elbet. Benden farklı bir hayat yaşamıyorsun. Ama evet; benim yaşadığıma hayat
denemez. Siktir et şimdi Afrika’daki aç çocukları. Onlar sömürge. Biz de
olacağız
belki öyle. Ama şimdilik vaktim var; kendim için düşünmeye. Soru
sormama. Fark etmeme.
Daha kaç gece; “Bu artık son” diyeceğim!? Daha kaç geceden
sonra, “ölseydim, işte tam da o gecede ölürdüm.” Diyeceğim!?
Kaç günüm geçecek daha, bir ertesi gününü
merak etmediğim?
Tiksinmiyorum da artık. Çünkü o da bir duygu gerektirir. Hissizleştim ulan.
Hissetmiyorum resmen. Kesiyorlar, acımıyor. Ne gerek var hissediyormuş gibi
yapmaya!? Ne gerek var hiç darbe almamış gibi yaşamaya!? Bittim lan işte. Bitirdiniz
beni. Herkesi bitirdiğiniz gibi. Ama ben devraldım yarısının çeyreğinde. Tam da
o yağmurlu gecede. Çünkü biteceksem eğer, ben biteceğim. Siz beni
bitiremezsiniz. Bitiremezsiniz lan işte. Yetmez sizin bildikleriniz beni dibe
çekmeye. Ben zaten dipteyim.
Daha kaç güzellik hatırlatacak bana ölümü?
Kaç kez; “ben öldüm” diyeceğim!? Ben aslında hiçim, ben aslında hiç
kimseyim!?
Siz bunları bana söylemeden önce daha kaç kez fark edeceğim!? Daha kaç kez ben
konuşurken kaçıracaksınız gözlerinizi? Daha kaç kez…
Bitmez bu böyle. Bitmeyecek. Ben bitene kadar da bitmeyecek. Ve ben bittim
artık. Bu gece de daha bittim. Bir gecede daha bittim. Bittim lan işte. Şimdi
oturun sahte sahte ağlayın arkamdan. Bir hafta sonra unutacakmış gibi ağlayın.
Bir ay sonra unutacakmış gibi ağlayın. Bir daha hiç hatırlamayacaksınız,
ağlayın!
-Yağmurlu bir gece vakti, yol kenarından akan sudan kurtarılan, mürekkebi sayfalarına karışmış not defterinden.-