“Ben, meleklerin
kanatları üzerinde yapayalnız uçuyorum.” Dedi, ince sigarasından çektiği narin nefesi
dışarı doğru üflerken. Dudaklarında resmî bir titreklik vardı, rujunu sigaraya
bulaştırmamak adına. “Efendim?
Anlayamadım.” dedim. Sigarasını kül tablasının yanına iliştirdi, “Ajda
bardak”lı çayından bir yudum aldı ve; “Ben
biraz çılgınım. Aklım havalardadır. Yani çevremdeki birçok insan böyle söyler
benim için, “Onun aklı bir karış havada” derler. Fakat ben çok duygusalımdır.
En ufak bir şey olsun, onu düşünmekten gece gözüme uyku girmez. Şimdi söylesene
bana, hem aklı havada olup hem de nasıl böyle derin düşünceli olabilirim !?” Sorusunu
sorarken, içerisine cevabı büyük puntolarla iliştirmişti adeta. Cevap, bas bas
bağırıyordu zaten. “Haklısın.” Diyebildim.
Onu onaylamalıydım çünkü.
Birkaç
dakika sessizlik oldu. Bu sırada önümüzde duran “Ajda bardak”lı çaylarımızı
höpürdetmemeye özen göstererek içtik. Sıcak çay dudaklarımıza vurunca, canımız
acıyor, aldığımız yudumu yutamadan titrek dudaklarımızla bardağa geri döküyorduk.
Çaydan yutamamış, dudaklarımızın yanığıyla yetiniyorduk. Çayın biraz soğuması
için oturduğum yerde biraz gerilerek etrafı izlemeye koyuldum.
Sahil üzerinde, nargile ve biranın aynı anda verildiği rezil bir kafede oturuyorduk. Nargile, nefesini bastırıyor, içtiğin bira zehir oluyordu. Etraftaki masaların birkaçında, evdeki jöle kutusunun dibini sıyırarak saçına boca etmiş birkaç “delikanlı” vardı. Beş kişi bir nargile içiyor, sipsiler can çekişiyor, flaşlar; sivilceli yüzlere ve “çok sert” jölelere patlatılıyordu.
Sahil üzerinde, nargile ve biranın aynı anda verildiği rezil bir kafede oturuyorduk. Nargile, nefesini bastırıyor, içtiğin bira zehir oluyordu. Etraftaki masaların birkaçında, evdeki jöle kutusunun dibini sıyırarak saçına boca etmiş birkaç “delikanlı” vardı. Beş kişi bir nargile içiyor, sipsiler can çekişiyor, flaşlar; sivilceli yüzlere ve “çok sert” jölelere patlatılıyordu.
“Ben çok yalnızım ya.” Diyerek sessizliğimizi
bozdu. Çayı soğumuş olmalıydı ki yarısını içmişti. Ben de elimi bardağıma
götürerek bir yudum aldım. Yutabiliyordum. “Senin
gibi güzel bir kız nasıl yalnız kalabilir ki?” diye alaycı bir tavırla
sordum. Gülümsüyordum. Başını önüne eğdi, “kikirdedi.” Bu hareket ile sanırım
zihnimde daha “sevimli” olacaktı. Olmadı.
“Teşekkür ederim. Ancak bundan da çok
çektim. Beni gerçekten seven birisini hiç bulamadım. Erkeklerin hepsi aynı;
düz, basit, duygusuz ve odun. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Yalnızca bir
tane dostum var. Her zaman yanımda olmuştur. Çok severim ben onu. O bana gelir
kalır, ben ona giderim kalırım. Çok samimiyizdir onunla. Ama ben toplum
içerisindeki yalnızlardanım. Bu dünyada kimse kimseyi gerçekten sevmiyor.
Herkes birbirinin arkasından iş çeviriyor. İnsanlar ikiyüzlü, güvenilmez...” sözlerini,
dönemin hit parçalarından olan “I’m Sexy and I Know It” isimli parça ile çalan
telefonu böldü. “Af edersin. O bahsettiğim
dostum arıyor.” Dedi. “Lütfen,
buyur.” Dedim. Pembe kapaklı telefonunu kulağına götürerek:
“Aloooooo! Bebeğiiiiimmmmm! Ah iyiyim bebitom, sen nasılsın? Ne yapayım bir arkadaşımla oturuyorum. A aa! Gerçekten mi bebitom? Demek seni feysbuktan kabul etti ha. E hadi bakalım darısı bizim başımıza...”
“Aloooooo! Bebeğiiiiimmmmm! Ah iyiyim bebitom, sen nasılsın? Ne yapayım bir arkadaşımla oturuyorum. A aa! Gerçekten mi bebitom? Demek seni feysbuktan kabul etti ha. E hadi bakalım darısı bizim başımıza...”
Telefonda karşılıklı
kikirdemeleri eşliğinde “Ajda bardak”lı çayımı bitirdim. Konuşmanın yalnızca bu
kısmına kadar dinleyebildim.
Onunla bir daha hiç görüşmedik. O kızla çıkmaktan da vazgeçmiştim. Zira, buluşmamızdan bir hafta sonra feysbukta yeni bir ilişkisi olduğunu görecektim.
Onunla bir daha hiç görüşmedik. O kızla çıkmaktan da vazgeçmiştim. Zira, buluşmamızdan bir hafta sonra feysbukta yeni bir ilişkisi olduğunu görecektim.
“Ayyhhhh bebeğimmm hayırlı ossunnnn...! xD”
“Saol bebitom! Darısı senin başına ehe ehe xD”
-kurmacadır. yaşanmamıştır.-
“Saol bebitom! Darısı senin başına ehe ehe xD”
-kurmacadır. yaşanmamıştır.-