Ben hayallerimi, alevlerin içerisinde saniye saniye
kül olan saman yapraklı defterin en güzel köşelerine işledim. Üç tutam saç
parçasını birbirleri üzerine atarak çıkan örgü misali, her bir hayalimi
diğerinin üzerine geçirerek birbirine bağladım.
Ucuna da ufak, kırmızı bir kurdele iliştirdim. Hayallerimin mührü
niteliğinde, zamanı gelince açılacak kırmızı kurdeleli, saman yapraklı defter.
Beklediğim
o zamanın hiçbir zaman gelmeyeceğini tahmin etmek zor olurdu benim için. Çünkü
gözler, her zaman güzel olanı görmek ister. Kötü kokuların tüm yüz kaslarını
germesi gibi... Gözler her zaman, güzelin arkasında duran çirkinliği fark
edemiyor. Akıl her zaman, her güzelin er geç güzelliğinin son bulacağını
algılayamıyor. Ölebilmek için, her türlü kötü duyguyu barındıran bu dünyada, bu
zamana kadar yaşadığımızı sürekli unutmamız, acizliğimizin minik kırmızı
kurdelesi anlamında.
Şimdi
hayallerimin sıcaklığı, avuçlarımın içine vuruyor. Saman yapraklı, kırmızı
kurdeleli defterimin üzerinde parlayan alevler, göz bebeklerim içerisinde de
parıldıyor. “Gözlerimin dolması,
hayallerimin karşımda yanıyor olması değil, alevlerin üflediği sıcaklıktır”
desem de kendime, derinliklerimde bir
şeyleri kandıramıyorum.
Düşlediğim
her hayalin ayrı bir tebessüm izi vardı yüzümde. Avuçlarıma gelecek olanlar,
hayallerimin somut kanıtları olacaktı. Fakat şimdi avuçlarım, hayallerimin
ateşiyle ısınıyor. Yüzümde, düşlerimin güzelliğinden kalma tebessüm izleri,
hayallerimin alevinde belirginleşiyor.
Tüm
hayallerimden öğrendiğim o kelime, cılız sesle kulaklarımda yankı buluyor:
“Bazen, yalnızca gidebilmek için geleceksin.”