Konunun özüne indiğimizde koca
bir boşluk gördük. Konu bile sayılamayacak cümleler silsilesi içerisinde, bir
öz varmışçasına içini doldurup konuştuk. Ne somut bir şey vardı ortada, ne de
bu soyutluk içerisinde bir öz. İçi boşluk dolu bir konu. Ve bu konu her ikimizi
de üzmeye yetebiliyordu.
Anlamadığım
nokta buradaydı işte; içi boş cılız bir kavramın her ikimizi de üzüntüye
boğması nasıl mümkün olabiliyordu?
Sonra fark ettim. Konu değildi bizi üzen. Biz’dik. Yine, beraber yaptığımız bir eylem içerisinde birbirimize etki ediyorduk ‘iyi’ ve ‘kötü’. Konu boş olduğu için içini kolaylıkla doldurabiliyor ve söyleyebiliyorduk.
Sonra fark ettim. Konu değildi bizi üzen. Biz’dik. Yine, beraber yaptığımız bir eylem içerisinde birbirimize etki ediyorduk ‘iyi’ ve ‘kötü’. Konu boş olduğu için içini kolaylıkla doldurabiliyor ve söyleyebiliyorduk.
İçi boş olan
her düşünce kuruntudan ibarettir. Ve boş olan her zaman daha büyük görünür. Boş bir odaya daha sonra sığamamak gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder