10 Mart 2014 Pazartesi

Kırılgan Hayaller

BÖLÜM-1


            Kırılgan, bir deste hayalim var avucumda. Bir tren istasyonun-da, nereye gideceğini bilmediğim bir treni bekliyorum. Kendimi, bu istasyonda unutulmuş bir bavul gibi hissediyorum. Yolunu, sahibini kaybetmiş. Kime uzatırsam avucumdaki hayallerimi, rüzgârla uçup gideceğinden korkarım. Avucumdaki bu kırılgan hayallerim, gözlerin ardında kalır hep. 
            Sert bir rüzgâr eser istasyonda. Atkımı çıkarır, avucumdaki kırılgan hayallerime sararım. Benden arda kalacak tek şey o. Gittiğim yere götüremeyeceğim onları. Onunla çıkacağım bu yol, toz parçası gibi savurabilir ikimizi de. Bu yüzden o kalmalı, ben gitmeliyim.
            Sessizce fısıldadım kulaklarına, "Kalmam için bir sebep ver bana". Bir şeyler geveledi ağzında, fakat bunun rüzgârın uğultusu olduğunu anladım. Susuyordu. Kalmam için tek bir nedenim bile yok. Bunu  ikimizde biliyorduk. Sustuk.
            Trenin gelmesi asırlar alıyor gibiydi. Gelecek olan hiçbir tren, beni istediğim yere götürmeyecekti. İstediğim yere gidemezdim de zaten. Yasaklandı hayatım. Kurallarım çiğnendi, yıpratıldım, parçalandım. Varlığını hissettiğim sadece bu avucumdaki kırılgan hayallerim kaldı. Fakat onu terk etmek zorundayım.
            Ayrılık vakti geldiğinde atkımı onda bıraktım. Tren gözden kaybolana kadar gitmemesini istedim. Önemsendiğimi hissetmek istedim sadece. Bir bekleyenim olabileceğini düşünmek istedim. Sadece bir anlık...
            Vedalaşmadım onunla. Vedalaşmak, beni buraya bağlayacaktı. Gözyaşlarımı akıtacaktı. Böyle bitsin istemiyorum. Sırt çantamı alıp trene yöneldim. Trenin içine attığım ilk adım, bütün bedenimde zangırdadı. Geri dönüşü yok, kurtuluşu ya da kaçışı yoktu bunun. Kırılgan hayallerim yüzünden korkak olarak nitelendirildim. Kırılgan hayallerimdi önemsediğim.
            Trende geçici olarak sahip olduğum koltuğa oturduğumda, avucumda kalan tek bir kırılgan hayalime gözüm ilişti.
"Geri Dönebilmek" 

 

 

 

  

BÖLÜM-2


            Cebimdeki son bozukluklarla bir jeton aldım, nereye gideceğimi hiç düşünmeden. Önemli bir an bu benim için. Çünkü hayatım boyunca, yapacağım her hareketin bana getirisini düşünmek zorundaydım. Gelecek, hep şimdiki zamanımdaydı. Cebimde duran tek jeton ile oynarken aklımda tek bir soru vardı:
"İnsan yalnız mı doğar, yoksa sonradan mı yalnız kalırdı?"
            Pek de özenilecek bir şey değil bu yalnızlık. İstasyonda bir başına beklerken, yüzüne vuran sert rüzgâr, yalnızlığının tüm kötü kokusunu doldurabiliyordu burnuna.
            Telefonumu çıkarıp saate baktım. Benim için bir cep saatinden farksızdı bu alet. Yalnızlığımın derin sessizliğini taşıyordu, içerisinde onlarca ses barındırmasına rağmen. Kaç saattir buradayım? Bu sorudan da önemlisi "Neden buradayım?". Boşa geçirdiğim onca ayın ardından tekrar burada olmak, tüm kayıp zamanımın bir ritüeli olmuştu artık. Mum ile bu ritüeli güzelleştirmek istedim. Fakat rüzgâr buna engel olacaktı. Kalmak için sebebi olmayanlar, birer birer savrulup gitti hayatımdan. Şimdi gitmesi gereken benim.
Bir ağaç ise insan, kökleri; kalmak için sebepleridir.
            Ardımda bıraktığım hiçbir şey yok, köklerim çürümüş. Gitmekten korkanlar, terk edilmekten korkanlar değil miydi? 
               Kırılgan hayallerimin endişe ve korku dolu bakışları üzerimde şimdi... Kırılgan hayallerim aciz zihnimin terk etmek istermiş gibi.. Kırılgan hayallerimin somut resmi gibi bu jeton... Beni uzaklaştıracak bu jeton.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder