15 Ekim 2011 Cumartesi

Gece Yağmurları


        Yağmurlu bir gün daha. İçeriden "kettle"ın sesi geliyor. Evet, her zamanki yağmur ritüelimizde olduğu gibi suyu kaynatıyorum. 2 bardak sıcak kahve için. Balkonda duruyorum. Ayaklarım biraz üşüyor. Hani senin sevmediğin şu çoraplarım... Onlar var ayağımda. Üzerimde salaş bir hırka. Üşümüyorum aslında. Sadece yer biraz soğuk. Arada bir sert esen rüzgâr birkaç damla yağmuru vuruyor yüzüme. Yüzümde kalan diğerleriyle birleşip yanaklarımdan süzülüyor.
"Tık!" sesini işitiyorum. Su kaynamış olmalı. Yorgun hareketlerle, ayaklarımı sürüyerek mutfağa gidiyorum. Balkon kapısı ardına kadar açık. Evin içerisinde sadece yağmurun sesi var.
Sıcak, 2 bardak kahve hazırlıyorum. Yağmurlu akşamlarımızda sen yapardın kahveyi. Her ne kadar hazır kahve olsa da, ayrı bir tadı oluyordu kahvelerinin. Güzelde bir esprin vardı senin; "4'ü bir arada".
Elimde 2 bardak kahve ve içlerinde 3'ü bir arada, balkonun yolunu tutuyorum. Geçerken de portmantodan bir hırka daha alıyorum senin için. Yağmur şiddetini arttıracak gibi duruyor çünkü. Bünyenin ne kadar zayıf olduğunu biliyorum. Ufacık bir esinti, seni haftalarca yatağa düşürebiliyor.
Balkonda duran ufak sehpanın üzerine bırakıyorum kahveleri. Daireler çizerek kahve kokusu, yağmur kokusuna karışıyor. İşte yağmur ritüelimiz gerçekleşiyor. Ufak tabureme oturuyorum, senin tabureni de tam yanıma çekiyorum. Her gece yağmuru olduğu gibi sana sarılacak ve kahvemizi yudumlarken sana yazdığım yazıların sırlarını anlatacağım. Sen, uzaklara bakarken, iki avucunla narince kahve bardağını tutacaksın. Avuçların ısınacak ve kahve kokan ellerini yanaklarıma bastıracaksın. Her gece yağmur yağmasını istemem bundandır bilir misin? O kahve kokusu avuçlarının içinden o kadar güzel kokar ki. Yağmur damlaları avuçlarında, kahve kokusu burnunda hayat buluyor. Düşündükçe senin avuçların, benim gözlerim ıslanıyor.
Burunlarımız kızarır birkaç saatin ardından. Kahvelerimiz birbirini izler. Yağmur dinmek bilmez. "Üşüdüm" demezsin o gecelerde. İçeri girmeyi kimse teklif etmez. Sarılırım sana, sarılırsın bana birbirimizi ısıtırız saatlerce.
Şimdi karşımda duran bardağa kimse dokunmamış. İlk kahvemin yarısına geldim. İçim üşüyor. Yanımda duran taburenin üzerinde, Gece Yağmurlarında giydiğin hırkan duruyor. Kahve kokusu, hırkandaki kokuna karışıyor. Birkaç yağmur damlası vuruyor yüzüme, ıslatıyor. Ellerimle siliyorum, dinmiyor. Ağladığımı fark etmem dakikalarımı alıyor.
O gece tek uyuyorum. Tek başıma camda süzülen yağmur damlalarını izliyorum. Evin içinde senin kokun var hâlâ. Yaptığım her kahvede senin avuçların...
O Gece Yağmur, izlediğim son yağmur oluyor. Ve bu sana anlattığım son yazılarımın sırrı... Bu, sana yazdığım son bir elveda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder