Aslında sana yazmamam gerekiyor. Yani,
nedenini bilmiyorum ama öyleymiş gibi hissediyorum. –Yazmamalıyım sana.
Ama
tutamıyorum kendimi. Burada konuşabileceğim kimseyi bulamıyorum. Bazen, onca
ses arasında öylece uzaklara dalıp gidiyorum. Seni düşünüyorum; seninle burada
oluşumuzu...konuşmalarımızı... –Tüm bunlardan sonra geri dönüp, o ana bakmak
istemiyorum. Midem bulanıyor, sıkılıyorum. O an, bir anda, oracıkta kaybolmak
istiyorum. Ya da ufacık, kimsenin göremeyeceği kadar ufacık olmak.
Ama
yine de sen benim bu yazdıklarıma bakma; kararlıyım. Gözlerim daha çok uzaklara
dalacak olsa da...
Buralardan
bahsetmek işin bahanesi aslında. Yalnızca beni merak et, beni bil istiyorum –bencilce.
Ve kalkıp sana ‘ben’ anlatıyorum buraları. Benim gözümden olan buraları,
buranın insanlarını...
--
Yine
gözlerim dalıyor. Ve şu sabah güneşi...etimi yakıyor gibi. Ama yine de, benim
gözümden olan buranın insanları, beni her gün yakan bu güneşle yeniden
umutlanıyor. Ben ise...
Neyse,
sen de beni merak et istiyorum.
Sıkı
sıkı sarılıyorum sana.
Hoşça
kal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder