1 Ocak 2013 Salı

"Boşver Abi O Kaybeder"


    --     “Serde alkol damlacıkları vardı. Oda loş ışıklarla ıslanıyor, arasına yastık sıkıştırılmış, hafif açık pencereden gecenin soğuk yalnızlığı içeriyi dolduruyordu. Perdenin bir ucu rüzgarla dalgalanarak ensemdeki tüyleri ürpertiyor, içimi titretiyordu. Yalnız değildim, o da oradaydı. Kaçıncı kadehteyiz ya da ne konuşuyoruz bilmiyorum. Sadece, konuşuyoruz işte. Ses oluyor, kulaklarımıza doluyor, içimizi temizliyorduk. Ya da kirletiyor.
            Soğuk havayı bir nebze kırması için üzerime aldığım hırkanın üzerinden bir iki parça tüy kopararak halının üzerine bıraktım. Havada hafifçe süzülürken tüyler, halıya doğru,  bir yudum daha aldım şaraptan…
            İçerisinde bulunduğum durumun esareti altında vücudum, sergüzeşt dalgalar gibi kayalara apansızca vuruyor, vuruyor, vuruyordu. Ortada duran tahta sehpanın üzerine köhne hayallerimiz yığılmış,  yerlere dökülüyordu. Tutabilmek ne mümkün…
            Gözlerine baktım. Bana bakmıyordu. Belki de gönül gözüydü, bakmamız gereken. Nutkum tutulmuş, kelimeler kifayetsiz kalmıştı. Sessizlik ağlıyordu, sessizlik…”
    --      “Dur lan azıcık.” dedim. “Dur, nerelere girdin, nelerden bahsediyorsun!?”
            Akşam saat 10 civarı, sahilde oturmuş bira içiyorduk. Dertliydi, derdini paylaşmamı istemişti. Buluştuk ve paylaşıyoruz.
Betimlemeler üzerine 3 sigara içmiş bir kutu birayı sıkıp denize fırlatmıştı. Konu tabi ki; ‘kız mevzuuuu’ydu.
   --       “Şunu bi düzgün anlat, betimlemelerin aldı kopardı bizi konudan kardeş, yazık günah.” dedim. Oturduğumuz taş da bir hayli rahatsızdı.
   --      “Ya kardeş ben buna (‘bu diye bahsettiği ölümüne sevdiği o kızdı) o akşam kalabalık içerisinde bir anını yakalayıp hoşlandığımı söyledim. Böyle bi afralar tafralar, görmen lazımdı. Neymiş efendim; ben onun tipi değilmişim. Arkadaş tipimi napacan kaniş köpek seçiyor sanki. Gönlüme bak gönlümeee!...” Kutu biradan aldığı büyük bir yudumla bu duygu ve anlam yüklü konuşmasını taçlandırmıştı. Kıvanç içerisinde onu izliyordum.
   --     “Ee…?”
   --       “Yok kardeş, kabul etmedi. O bana o gözle bakmamışmış. Bende çektim çıktım gittim.”
   --       “E iyi yapmışsın. Üstelememek gerek. Kendisi kaybeder be kardeş.”
            Ve o zerre duygu yüklü olmayan cümle ortaya çıkıvermişti; “kendisi kaybeder.”
   --      “Aynen kardeş. Zaten bir haftalık bi olay bu yani, kapadım ben o defteri. Şimdi onun bi arkadaşı var, çok tatlı kız… Bakalım.” dedi.
            “Yuh!” deyişim o kadar ani oldu ki öksürüklerime karıştı, istifra edecek kıvama gelince tepkimden vazgeçtim.
            Derdi buydu işte; tek bir kelime “…Bakalım.” ‘Kaniş Köpeği’ espirisi ile puan toplayamamış dertli, şimdi “bakalım” diyerek espirisine ciddi bir bakış açısıyla tekrar yaklaşıyordu.
Az önce betimlemelerle ağzından köpük getirircesine coşan, krizler geçiren, şairane duygularla meşk yaşayan bu Asaf, şimdi hacetlenmek için denize adım adım yaklaşıyordu. Zira üzerinde durduğumuz taşlar pek bi rahatsız ve dengesizdi.
            “Sen fena kaybetmişsin be kardeş” diye fısıldadım arkasından ve elimdeki kutuyu sıkıp kenara iliştirdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder