Ardına
kadar açılmış pencerenin karşısında oturuyor şimdi. Buraya çıktı yolu. Ya da
belki hep buradaydı, arkası dönük. Ufak bir sehpanın üzerine koymuş kağıdını
kalemini, bir de içkisi tabi. Birkaç yudumda gevşiyor kasları, daha az
düşünmesi gerekirken, kendinde savruluyor. Ağlıyor.
Döşemeleri
soyulmuş sehpanın. Kadehini her koyuşunda birkaç kıymık batıyor eline,
aldırmıyor. Acılar, yaşadığını hissettiriyor ona. Hala içerisinde duygularının
olduğunu…
Ardına
kadar açılmış pencerenin tam karşısında duruyor şimdi. Gören, sapasağlam
olduğunu düşünür. O ise boşlukta süzülüyor. Gökyüzü masmavi, gözleri
kamaştırıyor. Her gitmenin bir engeli olur. Gitmenin bir istek olmadığının
farkında, zorluyor. İki ileri, bir geri düşünceler. Kirli, ıslak sakallarına
güneş vuruyor, yüzünü ısıtıyor. Gökyüzü kucak açmış sanırsın, zemin bekliyor.
Ne düşünür
insan, tam bu anda, o da bilemiyor. Güzel anılar kırar gücünü. Kötü anılarsa
düşünmekten çok fazla kalmış. Ya da unutursa düşünmeyi, ne ister insan, tam bu
anda? Ama olmaz. Ya özlerse.
Özleyecek
elbet. Gitmek, en çok gidene zor gelir. Sahi, ardında bıraktığı bir şeyler var
mı? Böylesine büyük bir boşlukta duruyorsa yıllardır, şaşmamalı tam bu ana.
Hissettiği
ilk duygu uçmak olacak. Gökyüzü, tane tane onu çekiyormuş gibi. Gözleri
kamaşacak ışıktan, ya da korkacak, açamayacak gözlerini. Kuşlar gibi olacak o
da, bir anlık. Sanki hep o anlıkmış gibi hayatı. En karanlık amaçsızlık bile
bir amaç arar kendisine, gidebilmek için. Nihayetinde bir bahane.
Güneşin
ısısını dudaklarında hissedecek biraz sonra. Sanki uzun seneler gibi, tadını
çıkararak yaşayacak bu anı. Sanki hep o anlıkmış gibi hayatı. Görmek
istediğinde masmavi gökyüzünü, bir kez ve son kez daha hayal kırıklığına uğratacak
hayat onu. Güneşin ısısı, ensesini ısıtacak. Koca bir karanlık bu gözlerinin
önündeki. Hızla kendine çekiyor onu. Rüzgar üşütüyor cılız kalmış bedenini.
Öyle hızlı ki, koskoca bu karanlığın içini yarıp geçecek gibi… Olmayacak elbet.
Kemikleri birbirine vuracak. Organları paramparça dağılacak. Bir zamanlar umut
olarak doğan bu beden, bir günah gibi göçecek, karışacak toprağa.
Tam o anda,
zamanında. Bir bardak içkisi daha var ardında bıraktığı. Ne ister insan tam bu
anda, ya da ne düşünür? Basit.
Döşemeleri soyulmuş sehpanın
başına geri dönüyor şimdi. Biraz daha içmek, biraz daha ağlamak için. Çünkü; "en
karanlık amaçsızlık bile, bir amaç arar kendisine, ‘gidebilmek’ için. Nihayetinde
bir bahane."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder