Bak; her gelişin bir bedeli vardır. Gürültü patırtı ile
terk ediyorsan eğer, sessizce geri dönemezsin elbet. Ya da sessizce
gitmişsen…Ama dur bir dakika, ‘geri gelme’den bahsediyorsak eğer, ikimizde
sessiz kalamamışız demektir. Bu ‘aşk’ olaylarında sona kalan tek çare hep
‘konuşmak’ oluyor nedense. Hem, herkesin elde edebildiği bir şey nasıl değerli
ve özgün olabilir!? ‘Aşk’tan bahsediyorum elbette. Etrafına bir bak. ‘Aşk’
nidaları atılıyor her tarafta. Şarkılar yazılıyor. Yazın bu şarkılara eller,
kıçlar sallanıyor, kışın ise oturup ağlanıyor…
Ama yok,
hayır…Ben sana ‘aşk’tan bahsetmeyeceğim. Her süpermarkette kondom kutularına
doldurulmuş çeşit çeşit, renk renk aşktan bulabilirsin. Benim sana bahsettiğim
bu değil; ‘sevgi’. Gerçek sevgi. Ama sen anlar mısın beni? Her gününe farklı
bir dertdaş oturturken, gerçekten oturur da dinler misin beni?
Her gün bir
şeyler kurban edersin Tanrı’ya. Ve senin için en önemli şeyi; zamanı, her gün
tane tane kurban edersin. Ancak zaman zaman alabildiğimiz doğru kararlar bizi
zamanın kurbanı olmaktan alıkoyar. Bu şıngırdama sesleri takılarından değil,
ayaklarındaki zincirlerden geliyor.
Neyse, unut
her şeyi. Bak; her gidişin de bir bedeli vardır. Ve en büyük bedel; bir daha
geri dönemeyecek olmandır. ‘Aşk’ bu. Sis bulutu gibi. Ben sana sevgiden
bahsediyorum. Gerçek sevgi.
Ama dur bir
dakika… Sen de gittiysen eğer, ben biliyor muyum gerçek sevgiyi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder