30 Ocak 2016 Cumartesi

Göğüs Kafesi


Yalnızlığımı çıkarttım bu gece göğüs kafesimden, gözlerinden öptüm. Bir çocuk gibiydi, boynuma atladı…yada boğazımı sıkıyordu. Bilemiyorum. Mutluydu oysa. Yüzünde kocaman bir gülümseme…

Uzun yolların gidilmek için değil, düşünmek için olduğunu öğrenmişti küçücükken. Oysa öğrendikleriyle şimdi kalbi, göğüs kafesini zorluyor çatırdatıyor.

Çay demlemiştim. Karşılıklı oturur içeriz diye. Olmadı tabi. İki çay bardağından sonar yerini şarap kadehleri aldı bardakların. Konuları da hüzün sarmaladı. Oysa mutluydu…Yüzünde kocaman bir gülümseme...

“Kurak yerlere de gitmeli” dedi. Bir yola çıkabilmesi için denize ihtiyaç duymuyordu. Herkesin zıddına, toprağa gitmeli. Oysa ne çok isterdi çıplak ayaklarda bir sahil kenarında kulağına cıvıldayan dalgaların sesini dinlerken hayal kurmayı. Bir o kadar da korkardı gece denize girmekten.
En güzel hayalleri kurmak için  ne gerekirdi?
Dalgalar… Ufuk çizgisi… Sahil… Sevilenler.

Şizofreni tanısı koyulan insanların kendilerini gıdıklayabildiğini öğrendiği zaman saatlerce kendini gıdıklayarak güldürmeye çalışmıştı. Delilerin, kendi dünyalarında yaşayabildiği düşünecesine o kadar çok inanmıştı ki. Başka bir dünyayı kabul edemez olmuştu.
Oysa en büyük fedakarlığı, gerçekleri kendi yüzüne bağırırken yapmıştı.

Bir çift sözü kalmıştı, onu da, en sevdiği değerleri gündelik telaşlara kaybedince yitirdi.
Ya yaşamalı, ya hissetmeli…
“Hissiyatıyla yaşayanlara hiç acımıyorlar bu hayatta” dedi son kadehini bitirirken.

Geriye kalan koca bir sessizlik ve tek bir soruydu;
Kaç göğüs kafesi gerekli, hissiyatları koruyabilmek için?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder