2 Mayıs 2013 Perşembe

Küçük Avuçları


            Şöyle bir çevirip baktı ellerine. Küçücük avuçları vardı. Üzerinde uzun çizgiler… Daha önce hiç bu kadar dikkatli bakmamıştı ellerine ya da ilk defa böylesine düşüncesiz bakıyordu. Görmek için düşünmemek gerekiyordu. Önce ‘görmek’ sonra ‘düşünmek’…
            İlk defa böylesine ağırlaşmıyordu başı elbette. İlk defa sessizlik bastırmıyordu aklını. Ama o ilk defa böylesine dikkat etmişti kendisine. Ne kadar da küçük avuçları vardı. Oysa, ne kadar çok şeye sahip olduğunu düşünürdü. İnsanın kalbi, bir yumruğu kadarsa, bu küçücük kalbine neler sığdırmaya çalışmıştı. Küçük bir çocuğun oyuncak kutusu gibi ağzına kadar dolu olmalıydı içerisi. Aynı zamanda rengarenk…
            Ne ilkini yaşıyordu ne de sonunu. Sadece fark ediyordu. Önce baktı, sonra düşündü. Hiç konuşmaması gerekiyordu, çok geç oldu. Hiçbir şeye sahip değildi. Hem bu küçücük elleriyle nasıl olabilirdi. Bir yumruk kadar kalbi, ona sert bir yumruktan daha ağır geliyordu.
            Kapattı ellerini, masanın üzerine koydu. Parmaklarını iyice açtı. Şimdi bu eller, tüm sahip olduğunu düşündüğü şeylere ‘sahip’miş gibi görünüyordu. Bu açılmış eller, elbette ona bir şeyler kazandırmıştı. Duraksadı: Çünkü bakarken düşünüyordu. Susması gerektiği yerde, konuştuğu gibi. Ve tıpkı, ellerini açması gerektiği yerde yumruk yaptığı gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder