Kişide, yaşam, sonsuzluğunu kaybederse eğer; -yaşlı ya da
genç- yapılan eylemlerin anlık değerleri ön plana çıkacak ve bir çok eylem
anlamını yitirecektir. (İçilen sudan tat
alınmaz, ihtiyaç giderilir.)
Yaşamın
sonsuzluğu bireye endeksli olmadığı gibi, hiçbir ‘tek’ canlı için de yaşam
‘sonsuz’ değildir.
Yaşamın
‘uzun’luğu ve ‘kısa’lığı, kazanılan anılarla değerlendirilebilir. Yaşlı
birisine yaşam artık kısa olmayabilir.
Farkındalığı zamanında yakalamak, geriye kalan zamanları doldurmayı
sağlayacaktır.
Yaşlılıkta zihin de bellek de önemlidir. İnsan, olayları bir ‘neden’e bağlamak
ister. Her şeye bir açıklama getirmek ister ki bu nedenle ‘umut’
‘nedensiz’lerin neden bekleme süreçleridir.
Kişi
değerli olduğunu hissetmek ister, zihin de belleği buna göre düzenler. ‘Güzel’
anıların bellekte ön planda tutulması gibi…
Gerçek,
daima geçmişte mevcuttur. Kişinin gerçeğe ulaşabilmesi için geçmişe yolculuk
yapması ve şimdiki zamanı ile harmanlaması gerekir.
Koca bir
hayatın kendisini ‘düş’ olarak değerlendirirsek; bu düşün içerisinde yapılan
eylemler ‘boşa kürek çekmek’ olacaktır. Doğmamızdan önce belleğimiz boştur ve
son’da da belleğimiz boş kalacaktır. Amaçsızlığa doğmak ve amaçsızlığa ölmek.
Sadece hayatın içerisindeki devinimde bir yer sahibi olmaktır. Amaçsızlık
içerisinde, sadece, amacı olduğunu düşünülene yönelinir ve hedef yaratılarak
bir amaç edinilir –amaçsızca-.
Geçmiş ve
şimdiki zaman içerisinde bulunanlar, bir düş gibi kaybolup giderken; bu
zamanlar içerisindeki her bir eylem, asla ciddi bir çabaya değmez. Gelecek ise,
ölümün olduğu yerde ne kadar önemli olurken o kadar da önemsizdir, önemini kaybeder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder